ARADA KALANLAR
Son günlerde yoğun geçen programlar ve ikili sohbetler sırasında bir çok gençle muhabbet etme imkânı buldum. Gençlerimizin bürünmüş olduğu ruh hali beni oldukça düşündürdü.
Tedirgin olduğum mesele şu ki; zor bir coğrafyanın zorlu şartlarında tutunmaya çalışan bir ülkeyiz. Böyle bir ülkenin bekasını ancak imanlı ve inançlı bir nesil ayakta tutabilir. Demem o ki; ancak vatan, millet sevgisinin imandan olduğunu idrak edebilen bir nesil, karşılıksız duygularla vatanına hizmet eder.
Bu durumun aksini tahayyül etmek bile insanın içini acıtıyor. Zira hiçbir inancı, hedefi ya da heyecanı olmayan bir gençlik; ülkesi için, değil çabalamak, yaşananlar karşısında dertlenmeyi bile kendisine yük görerek, vatanına değer katmayı bile umursamaz hale gelir.
Hülasa, bizler gençliğe mânevi anlamda bir muhabbet aşılamalıyız ki; onları Allah yolunda dosdoğru çalışmalar yapan, bunun karşılığının sadece Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu bilen, idrak eden ve bunu hayatına geçiren bir halet-i ruhiyeye bürünsünler.
Beni dertlendiren asıl konuya gelecek olursak, muhafazakar, dindar (olarak adlandırdığımız), milliyetçi diye tabir edilen kesimlerin çocukları artık hiçbir şeye inanamaz hale gelmiş, heyecanını kaybetmiş ve tek derdi ânı kurtarmak olmuş. Etrafında, ailesinde, ülkesinde ya da dünyada meydana gelen olayların, hatta kendi iç aleminde yaşadıklarının hiçbiri umrunda değil.
Kısaca gençliğimiz, dünyayı sadece yazılan romanlardan, gerçeği yansıtmayan dizi ve sinema filmlerinden, saçmalıkları normalleştirerek insanın aklıyla dalga geçen sosyal medya oluşumlarından ibaret sanıp, dünya ile olan inovasyonunu bu şekilde sağladığına inanan bir hâl almaya başladı.
Bu gençlik, artık aile mefhumunu, arkadaşlık ve dostluk bağını, paylaşma duygusunu hatta Allah’ın lütuf olarak verdiği merhamet duygusunu, farkında olarak ya da olmayarak unutmuş vaziyettedir. Bir insanı yaradandan ötürü sevmenin esintisinin bile kalmadığı tek mevsimlik bir hayat anlayışı oluşmaya başlamıştır.
Yukarıda vurgulamak istediğim durum, kendini deist olarak tanımlayan ancak asıl sıkıntının varoluşsal boşluk olduğunu bilmeyen bir gençlik problemidir. Çünkü deizm, Allah’ın evreni yarattığını kabul eden, fakat onun bu dünyaya hiçbir şekilde müdahalesinin olmadığını ileri süren bir anlayıştır. Fakat benim bahsettiğim mevzu, aslında Allah’ın vahyini, peygamberini kabul eden, ancak inanç boyutunu geleneksel bakıştan öteye götüremeyen gençliğin bilinçsizce çektiği ızdıraptır. Hal böyle olunca nesil, inandıklarına anlam veremeyen, ettiği duanın mahiyetinin bile farkında olmayan bir hale bürünerek, deizmi bir çıkış olarak görmeye başladı.
Buradaki tutarsızlığı yok etmek için, bizlere ve ebeveynlere düşen, Kur’an’ı ve sünneti doğru anlamak ve anlatmaktır. Unutmayalım ki, evlatlarımız çizdiğimiz yoldan değil, gittiğimiz yoldan giderler.
Bilal OKUDAN
-
DEVLETLEŞEN STK ve CEMAATLER
-
DEĞİŞTİK, GELİŞTİK, DÖNÜŞTÜK !
-
MÜLTECİLER
-
İRAN, AFGANİSTAN ve PAKİSTAN
-
MİLLETVEKİLİ MAAŞLARI ve BÜROKRATLAR
-
ABD-İNGİLTERE-TÜRKİYE
-
ÇOCUK ÖLÜMLERİ
-
SON SEÇİM !
-
ABD ve SAVAŞ
-
ARADA KALANLAR
-
TEDAVÜLDEN KALKAN DEĞERLER, MEFHUMUNU KAYBEDEN KELİMELER
-
YARDIM TOPLAMA KURULUŞLARINDAN (SİSTEM KURAN KURULUŞLARA)
-
DAVA ADAMLARINA VEFA
-
28 ŞUBAT DAVASI
-
SOKAK, EYLEM, DAVA !